Annemin bir arkadaşı yılbaşında armağan olarak el emeği kitap ayraçları yapmış arkadaşlarına. Geçen Pazar ziyarete gittiğimde annem, “Benim işime yaramaz, al senin olsun,” diyerek bana verdi ayracını. Neden işine yaramaz? Çünkü annem kitap okumaz. Gerçekten de, kitaplığı olmayan bir evde büyüdüm ben. Gazete okunurdu, radyo dinlenirdi, oyun oynanırdı, ama kitap... O, bizim yaşamımızın dışında bir yabancıydı sanki, benim bir-iki, ablamın iki-üç kitabı vardı belki, hepsi o kadar.


İlk kez okulumda karşılaştım ben kütüphaneyle. Raflar dolusu çeşit çeşit kitabı görünce, ağzım açık kalmıştı. İşte o kütüphanede başladı benim kitaplarla gerçek dostluğum. Ama annemi ısındıramadım bir türlü kitaplara. Hep çok işi vardı...
Annem yazar olduğumu bile, yıllar sonra öğrendi... Kitaplarıma şöyle bir baktı, hiçbirini okumadı. “Ben Minicik Bir Bebektim” başlıklı kitabımla ödül aldığımı duyunca dayanamadı, “Ver bakayım şunu,” dedi. O kitapta, yıllar önce genç yaşta ölen babamın anısına, babam gibi tuhafiyeci olan bir kahraman yaratmış, babama benzesin diye ressamı yönlendirmiştim hatta. Benzerliği fark eder de üzülür diye kitabı istemeye istemeye uzattım. Annem sayfaları çevirdi, “Bunda çok az yazı var, nasıl ödül almış ki?” dedi. Okumadı.
Bakın ben bu yaşıma geldim, yüzün üzerinde kitap yazdım, annemle bir kitabı paylaşamamış olmanın kırıklığını hâlâ hissediyorum. Keşke ben çocukken zaman ayırsaydı, yemeği yarım saat geç yeseydik ama birlikte okusaydık, sonra okuduğumuz kitapla ilgili kendi öykülerimizi düşleseydik. Annemle, düşlerimizi birlikte yaşasaydık...
Birinin annesi, babası, ya da anneannesi, dedesi ona masal okurmuş diye duysam, içim cızlar. Ben de aile fertlerinden birinin bana kitap okuduğunu hatırlamayı isterdim. Aradan 30 yıl, 40 yıl bile geçse, kimin bana okuduğunu, kiminle bir kitabı paylaştığımı hatırlar, içim ona karşı sıcacık bir sevgi ve mutlulukla dolardı.

"1) ZAYRAMA 2) NANME 3) IKDIOMA 4) ÜKERİLS kelimelerini yeniden düzenleyin... Yaramaz, annem, okumadı ve sürekli kelimelerini buldunuz mu? MIY MIY MIY"

Anonim

Bana okunmadığını, 50 yıl sonra hâlâ hatırlıyor olduğuma bakılırsa, “Çocuğumla Okuyorum Annem ve Ben” kitap okuma projesine katılan annelerin çocukları, anneleriyle paylaştığı bu güzel etkinliği en güzel anıları arasına alacak ve kuşkusuz, bundan 50 yıl sonra bile hatırlayacaklar.
Projenin ana amaçlarından biri çocukların okuma alışkanlıklarını sürekli ve zevkli hale gelmesine katkı sağlamak olsa da, gönüllü öğretmenlerin, özverili yazarlar-çizerlerin katkısıyla, zaten yıllardır bu konuda sayısız yöntemler geliştiriliyor, çalışmalar yapılıyor. Ayrıca ben kişisel olarak, sevecekleri kitaplarla karşılaştıklarında, çocukların kolayca bilinçli bir okura dönüşebileceğini düşüncesindeyim. Ancak, “Çocuğumla Okuyorum Annem ve Ben” projesinin özgünlüğü ve benim gözümdeki değeri, yalnız çocukla kitabı değil, çocukla anneyi ve kitabı biraraya getirebilme başarısı. Bu birlikteliğin, 50 yıl sonra bile unutulmayacağını çok iyi bilyorum.

Anneler... Siz de bilin.

Projeyi düşünenlere, yüreklendirenlere, katkı verenlere, uygulayanlara, ileriye dönük ne denli önemli bir projenin gerçekleşmiş olduğunun farkında olanlara ve olmayanlara, sevgiler...

Yazıyorrrr... Yazıyorrrr...

Yazıyorrrr... Yazıyorrrr...
Süper Gazetecilerin “Son Baskı” heyecanını yazıyor!

Çocuk edebiyatında 30. yılını kutlayan Aytül Akal'ın, yayımlandığı günden bu yana 500 bini aşkın okura ulaşan “Süper Gazeteciler” serisinin 5. halkası Son Baskı, gündemin ve güncelin nabzını tutuyor, etik değerler hakkında düşündürüyor.
Kendi çabalarıyla hazırlayıp dağıttıkları Süper Gazete ile epeyce ünlenen dört kafadarı bu kez 8. sınıf sıralarında buluşturan yazar, takipçilerini yine karmaşık olaylar zinciriyle baş başa bırakıyor.
İlk gençlik çağındakilerin bireysel ve toplumsal bağlamda yaşadıkları sorunları içtenlikle ele alan roman; başarı takıntılı anne babaların yüksek beklentileri karşısında baskı hisseden öğrencilerin duygu ve düşüncelerine tercüman oluyor.  

Yazmasam Olmazdı...

Tabii ki olmazdı. Bunu daha çocukluğumda biliyordum. 
O zamanlar da yazmadan duramazdım ki. 
Hem de annem babam “Yazma!” dediği halde. 
Hem de gizli gizli doldurduğum şiir defterlerimi bulup benden sakladıkları, bazen yırtıp attıkları halde. 
“Yazma!”
Yazardım, yeniden yeniden başlayarak... 
Neden yazmayayım? İnat da var tutku da… 
Kim durdurabilirdi?
Karanlık mı? 
reigniteUyumadığım fark edilir diye ışığı açamazsam, ablamın pencere kenarında olan yatağının kenarına oturur, defterimi ay ışığının aydınlığına tutup yine yazardım; yazdım.
Evdekiler görmesin diye defterimi, kalemimi bel lastiğime sıkıştırıp tuvalete girer yine yazardım; yazdım. 
Yazmamak bir seçenek olamazdı; olmadı.
“Yazar olmasaydınız, ne olurdunuz,” diye sorarlar ya. Bıyığım olsa altından güleceğim. Böyle bir seçenek olamazdı benim hayatımda. “Yazar olmasaydım, yazar olurdum!”  
Yazmak, böyle bir tutku işte...